Makula Hastalığı
Yaşa Bağlı Makula (Sarı Leke) Hastalığı
Makula Hastalığı Nedir?
Görme siniri yani retina , ince bir tabaka halinde , gözümüzün iç yüzeyini kaplamaktadır. Bu anlamda , sanki bir futbol topunun iç lastiğine benzetilebilir. Bu tabakaya retina ismi verilmektedir. Gözbebeğinden giren ışın demetleri , gözümüzün tam arka kısmında , görme sinirinin özel bir bölgesine düşmektedir. Bu bölgeye , maküla ya da sarı leke adı verilmektedir. Çünkü burası , muayene sırasında , görme sinirinin kırmızı rengine göre biraz daha sarı tonda görünmektedir. Maküla , görme sinirinin en yoğun hücre taşıyan bölgesidir ve görme keskinliğinin ve görme kalitesinin , bu bölgenin sağlıklı olduğu oranda iyi olduğunu bilmekteyiz. Bu bölgeyi besleyen damar sistemi son derece ince kılcallardan oluşmaktadır. Bu damarların yeterince kan taşıyamaması , zaman içinde , maküla bölgesindeki görme hücrelerinin zararlanmasına ve görev yapamamalarına yol açar. Vücudumuzdaki kan damarları , zaman içinde yani yaşla birlikte , duvarlarında bazı değişikliklere uğrarlar. Bu değişiklikler esas olarak duvarların kalınlaşması ve esnekliğini kaybedecek şekilde kalınlaşmasıdır. Buna damar sertliği ismi verilmektedir. Damar sertliği , tüm insanlarda , doğuştan itibaren başlayan ve bazı başka etkenler ile az veya çok olabilen bir süreçtir. Örneğin , kan yağlarının yüksekliği , tansiyon yüksekliği, aşırı kilo , hareketsizlik ve sigara gibi pek çok etken , damar duvarındaki bu değişikliklerin hızlanmasına ve artmasına yol açabilir. Elbette bu tür değişikliklerde kısmen önemli bir zemin olarak kalıtsal yani genetik özelliklerimiz de rol oynamaktadır.
Tüm bu faktörler zaman ile yani yaşlandıkça , özellikle maküla gibi çok hassas bazı vücut alanlarında hücre kaybına yol açmaktadır. Bu damarsal değişiklikler bazen yavaş yavaş hücre kaybına neden olarak maküla yani sarı leke alanının zayıflamasına yol açar . Burada genellikle kanama olmadan yavaş bir görme azalmasından bahsedilebilir. Buna “kuru tip sarı leke hastalığı” denilir . aslında burada , esas olay hücre yaşlanmasından ibarettir ve 65 yaş üzerinde çok sık görülmekte olup toplam sarı leke hastalıklarının %90 ‘ı bu şekilde seyretmektedir. Bu kuru tip maküla hastalığının tedavisinde esas olarak “ antioksidan “ dediğimiz maddelerden oluşan bazı ilaç grupları ve vitaminler kullanılmaktadır. Bunların başında da lutein , zeaksantin gibi bitkisel kaynaklı boya maddeleri ve balık yağının esasını oluşturan Omega – 3 dediğimiz antioksidan maddeler ve bazı elementler örneğin çinko ve bakır gibi yer almaktadır. Doğal antioksidanları uygun dzolarda bir araya getirmekte olan bu tabletlerin kullanımının esasına tıpta “ mikronütrisyon “ yani bazı maddlerin yeteri kadar ama çok az miktarlarda ve dzüenli alınması anlamını taşıyan bir terim kullanılmaktadır. Zira buradaki maddeler asıl olarak bir çok olağan besinde yeralmaktadır.Yaban mersini , ıspanak , brokoli başta olmak üzere pek çok günlük besinde unlar yeralmaktadır ama düzenli alabilmek için bu tabletlerden yararlanılır. Aynı şekilde omega – 3 te , haftada 2 kez balık yenerek karşılanabilmekle birlikte yine de destek tedavisi olarak mikronütrisyonun önemli bir katkı sağladığına inanılır . Bu nedenle bu “mikronütrisyon tabletlerinden “ günde 1-2 tane alınması , sadece maküla için değil tüm vücut için önemli bir antioksadan destek sağlayacaktır. Bazen bu hücre kayıpları , ani kılcal damar tıkanmaları ile birlikte seyretmektedir. Kanamalarla seyreden maküla hastalığında “ yaş tip veya kanamalı tip maküla dejeneresansı veya , sarı leke hastalığı t” terimi kullanılır. beslenemeyen hücreleri beslemek üzere vücudumuz , yeni ve normal yapıda olmayan bazı damarlar oluşturmaktadır. Bu “yeni” damarların en büyük özelliği çok kolay kanamalarıdır ve böylesi kanamalar , saydam bir dokular toplamı olan gözde olduğunda , bulanıklıklara ve ağır görme kayıplarına neden olmaktadır. Görme sinirinin merkezi kısmında , yaşla beraber ortaya çıkan bu tür değişiklikler , tıpta “ yaşa bağlı maküla hastalığı “ veya “sarı leke hastalığı “ olarak tanımlanmaktadır. Bu hastalık, 65 yaşın üzerinde %10-18 kadar sıklıkta olarak az veya çok , tek veya çift taraflı olarak ortaya çıkmakta ama yaş ile paralel olarak sıklığı ve ağırlığı artmaktadır.
Başlangıçta , merkezi görmede bazı değişiklikler başlar. Bu , görüntülerin eğilip bükülmesi şeklindedir. Diğer gözü iyi gören kişiler bazen bu değişiklikleri fark edemeyebilirler. Zaman içinde merkezi görme azalmaktadır. Bu görme keskinliğinde azalma tam baktığımız noktanın bulanıklaşması anlamını taşımaktadır. Bu hastalar , baktıkları cisimleri görmekte ama ayrıntı seçememektedirler. Örneğin televizyon ekranına baktıklarında , orada bir insan olduğunu fark edebilirler ama , kim olduğunu ayırt edemezler. Santral görmenin düşmesi , günlük yaşam kalitesini belirgin bir şekilde bozmaktadır. Çünkü günümüzde yaşamımız , gözümüzü çok fazla kullanmamızı gerektirmektedir. Araba kullanma , okuma , bilgisayar kullanma , telefon kullanma ve hatta alış veriş yapma ve benzeri pek çok faaliyet ,iyi bir görme keskinliği gerektirmektedir.Bu nedenle , görme keskinliğimizin azalması , günlük yaşantımızı derinden etkilemektedir. Ortala ömür , pek çok gelişmiş ülkede olduğu gibi , ülkemizde de giderek uzamaktadır. Ülkemizde ortalama ömür 70 ‘li yaşlardan daha fazladır. Bu nedenle , gelecek yıllarda , ülkemizdeki yaşlı nüfus giderek artacak ve yaşa bağlı olarak ortaya çıkan bu tip hastalıklar da daha artacaktır. Yaşa bağlı sarı leke hastalığının tam olarak önlenmesi ya da tam olarak tedavisi bugünkü tıbbi imkanlar ile mümkün olamamaktadır. Ancak , bu konuda , son yıllarda çok yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Bütün bu tedaviler , aslında görmeyi mümkün olduğunca iyi düzeyde muhafaza etme esasına dayanmaktadır.
Bu hastalığın erken tanısında , gözlerimizi tek tek muayene etmek ve , görmemizi etkileyen en ufak bir yakınmamızda dahi göz hekimine müracaattan geçmektedir. Çünkü bu tür hastalıklarda ne kadar erken durum tespiti yapılır ve tedaviye başlanırsa , o kadar başarılı görme koruması yapılabilmektedir.Hastaların kendi kendilerini muayene etmeleri için , kareli kağıt testi dediğimiz bir test tavsiye edilir. Burada değişiklik hissedildiğinde ise hemen muayene olunmalıdır. Yaşa bağlı sarı leke hastalığında , tedavi planı yapabilmek için anjiografi dediğimiz , göz dibinin damarlarını gösteren filmler çekilmektedir. Bu filmler iki ayrı tipte çekilir ve bu filmler ile tedavi planlaması yapılır. Tedavide , yeşil laser veya argon laser dediğimiz tedavi en eski ve en yaygın tedavilerden birisidir. Ancak son yıllarda , PDT dediğimiz ve sadece , bu hastalıktaki kanama eğilimi taşıyan damarların ortadan kaldırılması esasına dayanan , ve soğuk laser denilen tedavisi uygulanmaktadır. Bu tedavide , anormal damarların , lasere duyarlı hale getirilmesi için Verteporfin isimli bir madde damardan enjekte edilir. Buradaki temel amaç , mevcut görme derecesini muhafaza etmeye çalışmaktır. Ya da görme kaybını en aza indirmeye çalışmaktır.
Son 10 yıllık dönemde , biyoteknoloji çok gelişmiş bulunmaktadır. Bu teknoloji sayesinde , özel bazı moleküller üretilmiş ve Anti VEGF dediğimiz bu moleküllerin göz içine verilmesi ile yaşa bağlı maküla hastalıklarında çok önemli bir tedavi çağı başlamıştır. Bu tedavi , aslında gözün içine ilaç bırakılması ile olmaktadır. Bu ilaçlar , ağrısız bir şekilde ameliyathane koşullarında çok kısa bir işelmle göz içine bırakılmaktadır. Bu işlem ilk başta aylık aralar ile üç defa tekrar edilmekte ve 4. Aydaki kontrollere göre devam kararı alınmakta veya takibe alınmaktadır. Anti VEGF dediğimiz ilaçlardan ülkemizde sadece iki tane ruhsatlı ilaç bulunmaktadır. Birisi Ranibizumab , diğer de Aflibercept denilen moleküllerdir. Bu moleküllerin her ikisi de bu konuda çok seçkin ve başarılı etki göstermektedir ve , yaşa bağlı maküla hastalıklarında ne kadar eerken ve az görme kaybı ile tedaviye başlanır ise , görme keskinliği o ölçüde korunmaktadır. Yıllık olarak bir göz içine ilaç bırakma işlemi bazan 7-8 keze kadar tekrar edilebilmektedir. Bu ilaçlar , göz içinde gelişen anormal damarların gerilemesine kaybolmasını ve böylece kanama riskinin azalarak görme kaybı riskinin azalmasını sağlamaktadırlar ve bu alanda çok başarılı sonuçlar alınmaktadır. Hastaların yarıdan fazlasında görmeyi korumak ve hatta anlamlı görme artışları elde etme olanağı doğmuştur. Ancak tekrara edelim : erken tanı ve erken tedavinin burada önemi büyüktür. Görmesi bu hastalığa bağlı olarak azalmış olan kimselerin , rehabilitasyonu da önemli bir çalışma alanıdır. Mevcut görme az olmakla birlikte bu görmenin , daha etkin ve yararlı kullanılmasını sağlamak üzere , “düşük görenlere yardım” denilen özel mercek sistemleri ve okuma vb. faaliyetlerin daha verimli sağlanmasına yönelik bazı araçlar denenebilmektedir. Böylece , görmesi az olmasına rağmen bu görmeden uygun koşullarda daha çok yararlanma olanağı yaratılmaya çalışılmaktadır. Sonuç olarak yaşa bağlı sarı leke hastalığı , iki taraflı olarak , görmeyi olumsuz etkileyen , ileri yaştaki nüfusun , yaşam kalitesini bozan bir hastalık olarak , tüm dünyada , önem kazanmıştır. Bu önem , yaşlanan toplumlarda giderek artmaktadır. Ancak , bu hastalarımızın büyük kısmında , görme düzeyi , hiç değilse günlük hayatını bağımsız olarak devam ettirebilecek düzeylerde tutulabilmektedir.